”Sorun sende değil bende” dedi sevgilisine usulca. Ben seni haketmiyorum sen daha iyilerine layıksın. Ve ayrıldı sessizce. Herkes hayatında bir kez duymuş ya da dillendirmiştir bu sözü bir ilişki biterken. Bugünlerde, aslında sezon başından beri bunu söylemesi gereken kişi balkanların sosyalist çocuğu Slaven Bilic’tir Demba Ba’ya.
Yazımı derbiler ve haliyle son Fenerbahçe derbisi üzerinden şekillendirirsem bunun pek adil olmayacağını düşündüm. Yanlış anlaşılmasın haksızlık edeceğim için değil, olması gerekenden çok daha az eleştirebileceğim için. Nihayetinde rakibinin en önemli oyuncusu maça çıkarken sakatlanıyor, tribünler sessiz, rakip kendi forvetiyle dövüş halinde ve sen 92’de yediğin gol ile kaybediyorsun ve kalecin puan almaya gelmiştik diyor. Hepsi çok normal değil mi?
Ben bu büyük trajikomedyadan uzaklaşıp başka bir konuya değinmek istiyorum. Özellikle kaybettiğimiz iki final sonrası hunharca eleştirilen, medyanın yemeye çalıştığı ve Beşiktaş taraftarının da malesef çanak tuttuğu bir isim var. Demba Ba. Eeee şey adam hava topu alamıyor! Basmıyor da önde hiç! He çok güçsüz bir de! Sadece penaltı atsın diye mi aldık yahu? Beste yaptık hep ondan oldu bunlar. El-insaf! Gerçekten insaf. Sezon boyunca hücumda hiçbir varyasyonu olmayan bir antrenörün, hiç ona göre oynatamadığı bir dizilişte ve varyasyonda 25 gol atıp takımı sırtlamış oyuncuya söyleniyor bunlar.
Eleştirilere sıra sıra değinelim. Beşiktaş 4-2-3-1 sistemi oynayan BÜYÜK bir takım. Evet büyük. Çünkü büyük takımın 4-2-3-1’i ile küçük takımınki aynı olmaz. Bizim oynadığımız sistemde Ba’nın hava topu zafiyeti filan olamaz. Çünkü Ba’nın işi havatopu almak değil! Sen zaten büyük takımsan Ba’ya o topu şişirmeyeceksin. Şişiriyorsan hata sende. Suarez’in hava topu alamıyor diye eleştirildiğini düşünün bir nasıl gelir kulağa? 4-2-3-1’de Ba’nın arkasındaki 3’lü, ön liberolardan birini de yanına alır, iki bekin de hücum etmesiyle 6 kişi hücuma kalkar. Pozisyon hazırlanır Ba topu içeri sokar. Ba bunun için alındı zaten. Ama senin sol kanadın Olcay pozisyon yaratamaz, iki ön liberon bir kez bile hücuma çıkmaz, beklerin ileri çıkmaz. Topu Töre’ye atarsın ve Ba’ya gol attır dersin. Ezerse Töre’ye ezmezse Ba’ya yüklenirsin biraz yarat be adam diye. Evet Hz. Musa’nın Kızıldeniz’i yardığı gibi Ba’nın da savunmaları yarmasını beklemek bence de çok gerçekçi. Ne istiyorsunuz? Evet pres yapsın havatopu alsın, dribling ile top taşısın gol atsın! Oldu. Hayır var öylesi yok değil. Zlatan Ibrahimoovic’in 26 yaşındaki hali ve Adriano’nun kokain kullanmadığı zamanları. Fiyatları da 60 milyon euroydu. Ba’nın 10 katı.
Beşiktaş taraftarı güzel insandır. Yaşanası insandır. Ama olmuyor. Bu konularda bu kadar insafsızca eleştirmek yakışmıyor. Önce Ba’yı değil teknik direktörünü sorgulayacaksın Beşiktaşlı. Önce soracaksın bu adam ne istiyor diye. Hücum edeyim maçı 60 dakikada 3-0 yapayım mı diyor yoksa 90 dakika oyunu kontrol edip 1-0 kazanayım mı diyor. Ön liberolarında Oğuzhan Tolgay’ın oynadığı bir Beşiktaş hayal edin. 60 dakika durmaksızın hücum eden bekiyle kanatlarıyla. Maçı alıp son 30 dakikada Veli ve Atriba’yı oyuna olup kontrol eden bir Beşiktaş hayal edin. O zaman da atamazsa o zaman suçlayın Ba’yı. Ama Veli ve Atiba’nın çapa gibi oynadığı bir Beşiktaş zaten büyük takım hüviyetinde sahada bulunmuyor demektir. Evet Ba güçsüz ama Veli de güçsüz. Düşünün Veli bu. Veli fizik olarak düştüyse Ba nasıl bu kadar güçsüz diye Ba’ya yüklenmek mi gerekir yoksa bu kadar rezalet antrenman programını kim yaptı diye bunun sorumlusunu mu aramak gerekir?
Sözün özü. Sorun Ba’da değil sende Bilic. Ya sen bizden güzel bir İngiliz’e layıksın ya biz senden daha iyi bir antrenöre. Sezon sonuna kadar destek, ama sezon sonunda..
Çağrı Asarlı / Beşiktaş Arena