2004’ten beri UEFA kriterleri futbol jargonumuzun bir parçası. Futbollu yaşamın içinde olan insanların dillerine de pelesenk, ancak toplumumuzun özellikle okuma ve bilgilenme özürlü bir kısmı, çoğunlukla kişisel ihtiraslarının da etkisi ile hem görmezden hem de gördürmezden gelmeye meraklılar, bu kriterleri. Bu kriterlerin hayata geçmeye zorlanmasının temel tetikleyicisi; futbol kulübü yöneticilerinin, hiç bir sorumluluğu olmadan, babasının çiftliği gibi bile diyemeyeceğimiz bir sorumsuzluk örneği ile, bunlara elbette finansman kuruluşlarını da eklemek gerek, kelimenin tam anlamıyla “har vurup harman savurması” sonucu futbol kulüplerinin içine düştüğü finansal zorluk. Bu kriterleri UEFA A’dan D’ye sıralamış. A uyulması zorunlu, D uyulması tavsiye edilen kriterleri başlıklıyor. Finansal Fair Play (FFP), yani kulüplerin “denk bütçe” ile yönetilmesi A başlığı altında! Yani uyulması zorunlu kriterler.
Nedir FFP, bir cümle ile; gelirinden fazlasını harcayamazsın! Aksi halde sadece “Anneannenin liginde oynarsın”, UEFA liginden gelen milyon avroları da bu kriterleri hayata geçiren kulüpler kasasına koyup daha da güçlenirken, sen de uzaktan kedinin ciğere baktığı gibi bakarsın ve kriterlerden uzak geçirdiğin her zaman dilimi de seni yok oluşa bir adım daha yaklaştırır. Yani Kulüpler UEFA FFP’sine uygun yönetildikçe daha da güçlenme şanslarına sahip.
2004’te Futbol kültürümüze giren UEFA Kriterlerini hazırlayanlar ve oylayanlar, bu durumun bugünden yarına gerçekleşmesinin olanaksız olduğunun elbette farkındaydılar ve zamana yaydılar. Kulüplere kendi mali disiplinlerini sağlayabilmesi için süre verdiler. 2013-14 sezonu artık kriterlerin devreye sokulup, yaptırımların başladığı sezon oldu. Kademeli olarak denk bütçeye geçilmesi için bir tablo oluşturuldu. 2013-14 ve 2014-15 sezonları için öncesindeki 2 sezonlarda yıllık “kabul edilebilir zarar oranı” olarak 45 milyon € belirlendi. Aynı mantık düzleminde de, 2015-16’dan 2017-18 sezonlarına kadar 30 milyon €, 2018-19 sezonun’dan sonra da 30 milyon €’dan az “kabul edilebilir zarar tutarı” belirlendi. Bir kulübüzün UEFA ile pazarlıklarla “kabul edilebilir zararı 30 milyon €’ya indirdiklerini yazan gazeteler var:-)
Biz Beşiktaş olarak YD döneminin pervasız harcamalarıyla bunun acısını çektik. Sırada bugünlerde GS var. İncelemeler sonunda 30 milyon € olması gereken “kabul edilebilir zarar oranı” 90 milyon € idi. Bu yıl kemerleri sıkıp zararı 70 milyon €’ya indirebildiler. Ve çok büyük ihtimalle bu yıl şampiyon bile olsalar, UEFA şampiyonlarına önümüzdeki süreçte birden fazla yıl katılamama cezası alacaklar. Katılamamak aynı zamanda ciddi gelir kaybı demek olduğunu bir kez daha hatırlatmak isterim. Buna rağmen GS taraftarının, atıyorum %99’u kenddi yönetimini transfer yapmamakla suçluyor. Sanırım bu biraz bize da tanıdık geliyordur;-)
“Aaa medem böyle bir yaptırım var, o zaman kulübü parası olan Başkan ve Yöneticiler yönetsin, kulübün geliri artsın” düşüncesizliğinde olanların sayısı, yine atıyorum, %99! Taraftardaki bu beklenti değişir mi, sanmıyorum! Tam bir tüketim toplumu haline gelmiş olmamız da bunda kesin önemli bir etken. Ancak şunun altını çooook kalın çizmek isterim. Ne bize, ne de sportif rakabet içinde oldduğumuz diğer kulüplere, Başkanların ya da Yönetim kurulu üyelerinin hiç biri, ama hiç biri UEFA FFP’si öncesinde de verdikleri parayı hibe etmediler. Her seferinde banka yasal faizleri ile verdikleri paraları geri aldılar, hatta bu paraları Stat gişelerinde toplanan paralara temlik koyarak geri aldılar! Hatırlayanlar?
UEFA FFP’si ile Kulüplerin gelirleri neler olur onlar da belirlendi haliyle, önemli olanları sıralayalım;
-Yöneticiler ve Kulüp başkanları kulüp için cebinden harcama yapamayacak.
“Paralı Başkan”ın bu madde sonrası ne kadar parası olduğunun bir önemi olabilir mi? Geçmişte başkan bile olmayan yöneticiler kulüplerine Oyuncu hediye etmişlerdi.. Mesela Şahenk Moussa Sow’un parasını cebinden ödemişti. Bunu yaparken muhtemelen kendi şirketinin reklam harcamaları hanesine yazdırarak. Bu tek cümlelik kritere rağmen hala “paralı başkan efsanesi”nin varlığını sürdürmesi, tam bir paradoks:-)
-Kulüpler, kendi yöneticilerine veya iş ortaklarına ait borçlarını kaynaklarına iade edecekler.
-Sadece kulübe hibe edilen ve kulübe ait gelirler, değerlendirmede kulüp geliri sayılacak.
Fikret Orman’ın YD’ye “Alacağını hibe etsin” üstü kapalı “zorlama çabası” bu iki madde ile anlaşılır umarım.
-Futbolculara yapılacak ücret, maaş ve prim ödemeleri, toplam gelirin %70’ini geçemeyecek.
Bizim içine düştüğümüz mali zorluğun bir benzerini, belki de daha ağırını “çilek”li dönemi ile kendi “Lale devrini” yaşayan GS bugünlerde yaşıyor. Özellikle bu yılki “uçuşu” ile FB ve son Başkanı ile “kör uçuşa” devam eden TS’un da yaşaması kaçınılmaz.
Bana göre şu andaki Yönetimize demokratik yollarla muhalif olan Yönetici’lerimizin, gerek medya’da, gerek Kurullar’da söyledikleri havada uçuşan astronomik borç rakamları çok bir şey ifade etmiyor. Bu rakamların bir “Kırmızı çizgisi” var, o da UEFA Finansal Fair Play yaptırımları. Gelirimizin önemli bir bölümünü teşkil eden stat gelirleri, bizde stat inşaatının başladığı günden beri neredeyse Stat giderleri hanesinin demirbaşı…
Geçtiğimiz transfer sezonunun son gününe kadar “ön libero, stoper” transferlerinin olamamasının nedeni de bu kriterler. Haa ben olmasın, yapılmasın, gerek yok diyenlerdenim zaten. “Champignon Fenerbahçe” başlıklı yazımda ortaya koyduğum görüşler sezonun ilk 7 haftasına bakıldığında, bence, haklılığımı da ortaya koyuyor. Başkalarının aksine (!) en çok sevdiğim şeydir “Ben demiştim”demek;-)
Cengiz Altın / Beşiktaş Arena