“Oligarşi, küçük ve ayrıcalıklı bir grubun iktidarda olduğu yönetim şeklidir. Genellikle bu grubun bencilce ve görevlerini kötüye kullanarak gerçekleştirdiği, despotça bir yönetim şeklidir. Oligarşinin üyesi ya da destekçisi olan kişi ya da grupları tanımlamak için “oligark” terimi kullanılır.” Kaynak: Vikipedia
Bu tanımı yaptıktan sonra, bu kavramdan türettiğim “Futboligark” kavramının içini “üyeleri ya da destekçisi” olanların dışındaki herkes ülkemiz Futbol dünyasında doldurabilir. Bundan hiç şüphem yok. Futboligark’ların kurduğu bir düzen var, muhtemelen benim Beşiktaşlı olmamdan kaynaklı Beşiktaş’a pozitif ayrımcılık yaptığımı düşünenler olacaktır, ama Futboligark’ların ülkedeki tek başağrısı da, inanın, Beşiktaştır ve eski, çok uzun zamandır asıl kimliğini, bana göre, kaybetmiş olan Trabzonspordur. Trabzonspor’un bu kimliğini ne yazık ki yitirdiği tespitini yaptıktan sonra, geriye, sübjektif olarak, sadece Beşiktaş kalıyor.
Yakın tarihimizde II. Meşrutiyet döneminde iki defa Milli Eğitim Bakanlığı yapan Emrullah Efendi’nin şaka amacıyla söylediği “Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim” sözüne gönderme yaparcasına Futboligark’ların “Şu Beşiktaş olmasaydı ülke futbolunu ne kadar güzel idare ederdik” dediklerini varsaymak hiç de akıl dışı olmaz.
Bir başka yazımda ülke futbolunda “Tanrı’yı oynayanlar” olarak tanımladığım bu Futboligark’lar şimdi hep birlikte “Beşiktaş’ın şampiyonluğunu nasıl engelleriz”e konsantre olmuş durumdalar. Bu hafta sonu oynanması gereken ancak ertelenmesi bile tam anlamıyla bir traji-komediye(!) dönüşen “renkli derbi”nin yankıları devam ediyor. Bugün sosyal medyada “dedikodu” sıfatını çokça aşmış “renki derbi”nin “Galatasaray-Beşiktaş” derbisinden sonra oynanması planlarının nasıl sahneye konduğu konuşuldu, konuşuluyor. Dahası bunlar kameralara bile yansıyor. Bunlardan herhangi biri örneğin İtalya’da olsa, geçmişte olduğu gibi, adının Juve olduğuna bakılmaksızın küme düşürülür!
Futboligark’ların ülkemizde hakem üyeleri ve bağlı olduğu birimin son iki maçımızda gözlerinin önündeki Penaltıları görmemeleri(!) de bu planlarının bir parçası. İki maçımız eksikken uydurdukları “psikoljik baskı” Futboligark’ların en önemli iki temsilcisinden biri için son derece önemsiz(!) Futbolgark’ın yayın organının maçı anlatanlarının, popüler tabiri ile 70 milyon insanın gördüğünü, söyleyemeyip “Beşiktaş bu pozisyonda penaltı bekledi” zırvalaması ayrı bir yazı konusu:) ama oyunun da bir parçası.
“Anadolu takımları” da bu Futboligark’ların destekçisi, isteyerek/istemeyerek de olsalar. Çünkü hiç bir Anadolu takımı’nın şampiyon olmak gibi bir derdi falan da yok… Oysa olabileceklerinin, bu sisteme direnebileceklerinin yakın tarihte ispatı Bursaspor’un şampiyonluğudur. Anadolu takımlarında bırakın futbol oynayanlarını, yöneticileri, hatta başkanları bile Futboligark’ların sportif temsilcilerinin taraftarları hatta kongre üyeleri!!! Böyle bir şey gelişmiş ülkelerde mümkün bile değildir! Onların tek derdi “dökülen kırıntıları” kendi aralarında paylaşmak, ne yazık ki!
Beşiktaş özellikle bu yıl tüm bu Futboligark’ların hepsini “kaleye sokacak” güce sahip, bunun da özellikle son iki maçımızda “dosta düşmana” bir kez daha gösterdiğimizi düşünüyorum. Bu anlamda da Şenol Hocanın Bilic’ten farklı ve çok daha fazla katkı yaptığını düşünüyorum. Antrenman ve soyunma odasında eminim şu ve veya şuna benzer sözleri sarf ediyordur; “Tekme mi yedin, kalk, itiraz etme, oyununu oyna.. Penaltın mı verilmedi, kalk bir daha dene, yine pozisyon üret.. Hakemle dialoga girme, çünkü sana kart göstermek için neden arıyor zaten”. Sizi bilmem ama bana bu varsaydığım ifadeler Fidel Castro’nun şu sözünü hatırlatıyor ”Biz yenilirsek kalkar yine deneriz, bir diktatör yenilirse bu onun sonu olur..’’
Biz içine düşürüldüğümüz ekonomik zarar sarmalından çıkmaya çok yakınız. Bunun sportif başarı ile desteklenmesi Futboligark’ların en büyük korkusu. Çünkü makas Beşiktaş lehine açılma yolunda… Çünkü “Çilek” rüyasından anca uyananlara, “biz Finasal fair play hedefinin çok altında kaldık çünkü…” diyerek süre kazanılması da kurtarıcı olmayacaktır. Bu nedenle birisi “UEFA’da Lobimizi güçlendirmeliyiz”i zırvalıyor. UEFA kendi içinde yaşadığı skandallar sonrasında bunun ancak “tatlı su” kurnazlığında öteye geçmeyeceğini göremeyen eleştirel akıl olmaz!
Beşiktaş taraftarının çok iyi bildiği “hakemi de kaleye” sokmanın bu yıldan daha önemli olduğu br yıl sanırım olmamıştır. Çünkü bu Futboligark’ların birinin toparlanması anca biri tarafından satın alınıncaya kadar sürer, diğeri de onu takipte… “O sene, bu sene!”
Cengiz Altın / Beşiktaş Arena