Mış gibi yapmanın bir ölçü birimi olsaydı herhalde adı “Mışmetre” olurdu… Mış gibi yapanların ne kadar Mış gibi yaptığını tanımlamak için de “kaç Mışmetre” diye sorup, aklın kavrayabilmesi için bir kavramsallık oluşturabilirdik.. Ama Mışmetre diye bir ölçüm yok maalesef… İsviçreli bilim insanlarından rica ediyorum artık Mışmetre’yi insanlık namına en azından bizim için keşfetsinler…
Özellikle futbolumuzda mış gibi yapanların sayısı mış gibi yapmayanlara oranla kumsalda koşan bir kişinin ayağının altındaki kum taneleri kadar çok… Biz böyleyiz… Herkesin diline Mevlana değişi olduğuna atfedilen, kısa versiyonu “…lafa bakarım laf mı diye bir de söyleyene bakarım adam mı diye” pelesenktir buna ek olarak “lafa bakılmaz ayinesi iştir kişinin”imiz var…
Bir hakem eskisi Gomez’in pozisyonuna “Net penaltı değil, Sivaslı oyuncunun ayağı yere basıyor” demiş… İlk yarıda kale içinde Gomez’in kale sahası içinde gol vuruşunun engellenmesini yazısına almadan… Bana göre 2 pozisyonda Net penaltı. Hem Zimbabwe’de hem Filipinler’de hem de Şili’de penaltı. Bunları yazanlar Mevlana’ya atfedilen sözün zan altında bıraktığı, hakem”miş”, gazeteciy”miş”gibi yapanlar…
Türkçe’den başka bir lisanı anlayabilip yurt dışından bir futbol maçını orijinal spiker/yorumcu dili ile dinleyebilenler, ülkemizden yorumcu sıfatını yakıştırmanın imkansızlaşıp “isim sayıcı” sıfatına daha uygun olanların bir başka “mış” gibi yapanlarına, bizden bir maçın anlatımı sırasında canlı şahit oluyorlar… Batıda herhangi bir tartışmalı pozisyon olduğunda farklı kamera açılarından pozisyonu olabilecek en kapsamlı perspektiften seyreden TV anlatıcıları, ofsaytsa “Evet, ofsayt” eğer ofsayt değilse hakem yanlış karar verdiyse, kimsenin, herşeyden önce kendinin aklına “şeytanlık” getirmeden, herkesi gördüğünü dillendirirler, “hayır hakem yanıldı pozisyon ofsayt değildi, çünkü..” diyerek pozisyona kendi olabilecek en objektif yorumunu yapar, zira pozisyon objektifler tarafından zaten tespit edilmiştir. Bizdeki “isim sayıcılar”a kendilerini indirgeyen yorumcularsa(!) pozisyonun tekrarını gösterip “Pozisyon bu sayın seyirciler” demekle yetinirler… Objektifin tespitine bile sübjektif “sulandırma” katma korkuları bunu dillendirmelerine engeldir… Çünkü Gazeteci / Haberci olmalarının önüne, taraftarı oldukları takımın menfaatleri, geçer… Ne izleyen ne de anlatan bu anlamda birbirlerine güvenirler…
Hugo’nun Sefiller’in de Javert, eski mahkum olduğundan şüphelendiği Vali’ye, ki eski mahkum Jean Valjean’dır ve Javert’e göre Vali kanunların adaletini uygulamaya duygularını da sıklıkla karıştırarak “iyi” (Kind) olmuştur, der ki;
“… eğer sadece başkalarını cezalandırma konusunda istekli olsaydım ve kendimi ayrı tutsaydım, bu aşağılıkça olurdu. Benden “Şu rezil herif Javert” diye bahsedenleri haklı çıkarmış olurdum. Sayın Vali, bana iyilikle davranmanızı istemiyorum. Zamanında başkalarına gösterdiğiniz iyilikler beni ziyadesiyle hiddetlendirmişti… Aynı iyiliği kendim için talep etmiyorum. Bu tarz iyilikler toplumun düzenini bozar. Tanrım…! İyi olmak kolaydır, zor olan adil olmaktır.” (…good God, “it is easy to be kind, the difficulty is being just”)
Bizim mış gibi yapanlarımızın çokluğu hep birilerine “iyi olma” alt gerekçesini içinde barındırır ve bu bizim “toplumumuzun düzenini” çok fena bozmuştur… Farkında bile değiliz!
Bu mış gibi yapanlar sadece futbol ile de sınırlı değil… Hayatımızın her köşesi bu mış gibi yapanlarla dolu… Hukukun üstünlüğüne inanıyor”muş” gibi yapan hukukçular, sporun içinde olmazsa olmaz sportmenliği barındırmasını görmezden gelen spor adamıy”mış” gibi yapanlar… Örneklerini dilediğiniz kadar çoğaltabiliriz, ama sonuç hep Javert’in dediğine çıkıyor, birilerine iyi olmak adına “toplumumuzun düzeni bozuluyor”, hem de her geçen gün daha da ivme kazanarak. Toplumun bu düzeninin bozulmasının en temel göstergesi, hiç kimsenin hiç kimseye güvenmemesine varıyor, aslında çoktan da vardı bile…
Şimdi yarın spor adamıy”mış” gibi yapan birinin kendi türdaşına “iyi” davranarak(!), aklın bütün kanunlarını görmezden gelerek, kendinden başka herkesi suçlayan ifadelerini dinleyeceğimizi sandığımız, önceden duyurulan toplantısına tanıklık edeceğiz.
“Aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuç beklemeye” Einstein “Insanity” (delilik, çılgınlık, mania, saçmalık) demişti… Korkarım bu insanity haline bir yenisinin eklenmesine doğru gidiyoruz..
Cengiz Altın / Beşiktaş Arena