Lig maratonunun stadyum içinde koşulan son turlarına, dahası son virajlarına girdik sayılır, eğer geçekten bir maraton ile benzetme yapmak istersek. Önümüzde, aynı benzetme uzantısından muhtemelen iki ya da üç viraj daha var, sonrası çok bilindik “son düzlük”. Bu önemli virajlardan bir tanesi bizim Kasımpaşa ve Bursa maçlarımız ile bizim dahil fiziken dahil olmadığımız diğer büyük istanbul derbisiydi.
Kasımpaşa maçı bizim tökezlendiğimiz bir maç oldu. Öne geçmemize rağmen neredeyse aynı dakika içinde Kasımpaşa beraberliği sağladı. Mutlaka tökezlememek isteğimizle gol ararken, bir gol daha yedik, sonrası ise tam bir “kamikaze” uçuşu yaşadık takım olarak. Bu “Kamikaze”liğimiz sırasında da Kasımpaşa yüzde yüzlük gol fırsatı denen 2-3 net gol pozisyonundan yararlanamadı. Öyle pozisyonlardı ki bunlar maçı galip bitirmiş olsak olmadık suçlamaların hedefi bile olabilirdik;-)
Kasımpaşa maçında buraya kadar olan her şey, futbolun içinde olan şeylerdi… Ancak futbolun içinde olmaması gereken şeyleri çağrıştıran vücut dili, maç içine, dahası dilin konuştuğu kelimeler olarak da maç sonuna yansıdı… Maç içinde benim hafızama kazınmış bir görüntü var, takımının savunmasına yardıma koşmuş Adem’in, bizim alt yapımızdan yetişmiş, Muhammed Demirci’den önceki dönemde A takıma katkı vermesi için senelerce beklenmiş olan Adem’in, TV kameralarına yakın plan olarak yansımış nefes nefese hali. Yanılmıyorsam 85.dakika falandı bu görüntü ekrana yansıdığında, zaten yine aynı dakika içinde oyuncu değişikliği ile değiştirildi Adem. Kasımpaşa takımının saha içinde ekstra bir motivasyon(!) ile oynadığı, sadece bu görüntü ile bile, Adem’in oyuncu karakterini bilen bir çok insan için, tartışmasız olarak kabul edilebilir.
Bir başka örnek, yanılmıyorsam Scarione’nin orta sahada Tolgay’a yaptığı baskının(!), normal futbol baskısı olmadığını Tolgay’ın kendisine topu bırakarak gösterdiği reaksiyondan da anlamak mümkündü. Bu futbol baskısından çok topa vurma isteği ile (!) art arda Tolgay’ın ayak bileğine vurulan darbelerdi. Bu aksiyonun hemen akabinde Rıza Hoca Scarione’yi de değiştirdi.
Ama finali maç sonucu demeciyle Eren yaptı. “Eren Derdiyok; “Çok iyi mücadele ettik ve bu maçı kazandık. Inançla, mücadeleyle kazandık. Ben bu kadar yorulduğumu hatırlamıyorum. Mutluyuz. Elimizde imkanlar var. Avrupa hedefini kovalayacağız. Yukarıdan kopmamamız lazımdı ve bunu başardık. Kalan maçlarda iyi işler yaparak yukarılara çıkmak istiyoruz. Lig de kopmamış oldu hem. Heyecan devam edecek.” Kaynak: Bu ifadede iki cümleyi ayrıca konu etmek, sorgulayan bir insan için kaçınılmaz. “Ben bu kadar yorulduğumu hatırlamıyorum.” ve “Lig de kopmamış oldu hem. Heyecan devam edecek” Ben bu ifadelerin ardına üç ünlem arka arkaya koyarım. Diğer cümlelerini de takımı ve kendi adına selamlarım.
Kimse Eren’e ve takım arkadaşlarına “yahu helal olsun ne kadar çok istediniz, ne kadar çok mücadele ettiniz, koştunuz ama bunu bütün sezon yapmak için para aldığınız kulübün diğer maçlarında neden yapmıyor sunuz? Yapsanız şampiyonluğa oynamanız işten bile değil” diye sorup, yorumlamadı. Eğer kulübünüzden oynadığınız futbol için hakkınız olan parayı alıyorsanız, her maç sahada elinizden geleni vermeyi, dahası terinizin son damlasına kadar koşmanız gerekmiyor mu zaten? Demek ki gerekmiyormuş… O zaman biri kalkar bu futbolcular için “maç seçen” kendi kulübünden aldığı paraya “iki yüzülük” yapan bir oyuncular derse, kim ne diyebilir? Ligin kopmamasının(!) Eren’i sanırım bir sporsever olarak ilgilendiriyordu(!) Öyle ya onun dışında ligin kopup kopmamasından ona neydi!
Bir sonraki viraj, Bursa maçımızdı. Bursa maçları özellikle Bursasporlular için, aslı astarı olmayan bir nedenle, zaten sıkıntılı maçlar. Ekstra motivasyon Hamza hocanın eski kulübünün lig tablosunda geçici de olsa, zira eski takımının bir maçı eksikti, üzerine çıkma ve gönderilmesinin bir nevi rövanşını alma isteği ile açıklanabilir ve mantığa da yakındır, bence. Hakemin inanılmaz kötü yönettiği bir maç izledik. Hem Hosogai hem de sarısı olduğu halde “arkadan çift” dalan Battalla ikinci sarıdan atılmalıydı.. Ama atılmadılar… Skor 3-1’den 4-5’e doğru dönecekken, bana göre statta ilk maçta gol atma sevdasının bireysel tatmininin takım başarısının önüne geçince, 3-2’ye döndü. Son dakikada da hep golü düşünen takımın kaptanı Tolga, korner atışından kendi kalesine gol atmaya gelmiş olan Kaleci Harun’un kalesinde olmadığını düşünerek Rico’ya assist pası attı eliyle. Çok önceden atılmış olması gereken ama atılmamış olan Hosogai Rico’yu direk kırmızı kartlık bir hareketle indirdi. Bu maçta Hakemden başka herşey olan “düdüklü” bu faul sonrası karışan sahadan Rico’yu ve de Hosogai’yı “ikinci sarı”dan attı.
Düdüklünün baştan sona kontrolünde olmayan maç, sonu itibarıyla da tamamen kontrol dışına çıktı. Sonra herkes gördüki aslında Rico Hosogai’a sadece koştu ve elini kaldırdı…Ama muhtemelen temas bile etmedi… O hırsla üzerine koşması kurallar gereği sarı kart bile olur, kabul, ama bu bir başka oyuncu için, bu ülkede kesinlikle ikinci sarı olmazdı! Rico’nun ilk sarı kartını hatırlayalım; oyunu geciktirmek amacıyla(!) taca çıkmış ve oyun alanında dahi olmayan bir topu ayağının ucuyla 4-5 m ileri itmesi, ilk sarı kartı oldu… Bunun 60 küsur yıllık futbol tarihimizde eşi benzeri yoktur. Topu oyun alanının içine doğru vursa, onu da anlayacağım:-)
Bana göre Fikret Orman’ın “Bursaspor’un ekstra motivasyonuna” yaptığı anlamsız göndermesi Bursaspor başkanının “Ne yapacaktık kalemizi açıp buyrun gol atın mı diyecektik” ile haklı kontrasını buldu. Bu ifadeler Beşiktaş başkanına değil, spor yorumcularına kalmalıydı… Bu ekstra motivasyonu önümüzdeki Bursaspor maçlarında görecek miyiz, ben ona bakarım. Eğer 1 puan için kalecileri son dakikada rakip kalede gol ararsa “helal olsun” deriz, yok görmüyorsak, onun sorusu sanırım başka olur…!
Kasımpaşa ve Bursa maçları önümüzdeki özellikle düşme potasındaki Sivasspor ve Avrupa kupaları mücadelesi veren Akhisar maçlarına, takımımız adına iyi bir deneyim olmuştur umarım… Son dakikaya kadar ilk dakikadaki konsantrasyon ile oynayıp ve umarım gerekmez ama, gerekirse bir Beşiktaş atasözündeki gibi “hakemi de kaleye sokarak” kazanırız. Bu iki maçtan puan kayıpsız çıkarsak içerdeki Kayseri maçı matematiksel olarak şampiyonluğumuzu ilan ettiğimiz maç bile olabilir…
Cengiz Altın / Beşiktaş Arena