Bazı insanlar, benim olmasa bile, ki bunun benim olmaması halinin, onların bu halini ortadan kaldırmıyor, “Fikir Önderi” olarak dilimize yerleşmiş, kullanımı yaygınlaşmış olan “Opinion Leader”… Bunlardan biri, bana göre ne yazık ki ve de sanırım ki Ömer Üründül. Konya kupa maçımızın “maç içinde isim sayıcısı”na (Spiker) “Yorumcu” olarak “eküri”lik yapan Üründül, maç sırasında sayısız kez “Maç eksiği” kavramını kullandı… Yetenekleri “kısıtlı”, mental olarak hazır olmayan, oyuna dahil olduğu sürelerde ya da maçlarda ekstra, altını çiziyorum ekstra katkı sağlayamayan, takımda sürekli yer bulamayan bir oyuncunun “katkısızlığını” sadece “maç eksiği” kavramı ile açıklamaya çalışmak, bana göre, herkesin ağzına giderek pelesenk olan ve dahası oyuncularında diline ve aklına yerleşen klişeden, bahaneden başka bir şey değil…
Ömer Üründül maç eksiği kavramının mucidi ve tek kullanıcısı değil elbette, Metin Tekin de, aklına ve birikimine değer verdiğim Önder Özen de sıklıkla kullanırlar bu kavramı. Maç eksiği kavramı giderek kendi gerçek anlamından çıkıp “bahane” haline gelmeye başlıyor.
“Şeytanın avukatılığı” ve “Aristo mantığı”nı birleştirerek “maç eksiği” kavramına eleştirel baktığımda “yeni hiç bir futbolcunun oluşamaması gerek”(!) Ya da ancak arkalarında bekledikleri oyuncu sakatlandığında mecburen forma bulacaklar ve “maç eksikleri” çok olduğundan hata yapa yapa, kafasını gözünü yara yara maç eksiklerini tamamlayacaklar… Böyle mi? Kesinlikle katılmıyorum!
Yarışmacı takımlarda yani her yıl sezonu şampiyonluk “parolası” ile açan takımlarda bu ne zaman ne oyuncu yapısı ne de para olarak finanse edilebilir bir şey değildir. O formayı giyip takım adına sahaya çıkan her oyuncu takımı için minimum yeterli düzeyde katkı sağlamak zorundadır. Bunun maç eksiği falan olmaz! Hiç bir yarışmacı takım “maç eksiğini” gidersin diye bir oyuncuyu 5-10 maç kayıpları göze alarak bünyesinde barındıramaz. Yarışmacı takımın maç eksiği bahanesi olan oyuncusu olamaz…!
Yanlış anlaşılmasın “Maç eksiği” kavramı “boş bir kavramdır” demiyorum. Maç eksiği olan oyuncu yarışmacı takımın yarışma maçlarında, takımının maçı henüz kendi lehine kopartmadığı sürelerde tamamlamasını ummak, sadece yarışma müsabakalarını kaybettirir, kaybettiriyor da…
Kendisine mesafesi 8-10 metre olan ve aralarında 8-10 metre boşluk olan iki rakip oyuncu arasından kendi takım arkadaşına topu atabilirmiyim diye düşünüyorsan, o topu zaten oraya atamayacağını düşündüğünden geri pasa dönersin, bu da takım olarak kazandığın 10-15 metrelik mesafeyi takımına kaybettirir, takım olarak o mesafeyi kazanmak için de 5 ekstra pas daha yapmak için enerji sarfiyatına başlanır. Bu eksiklik herşeyden önce mental ve kendi becerilerine güven eksikliğidir… Bu da maç oynayarak ortadan kalkacak bir şey değildir.
Dün sahada “maç eksiği” olan 5 oyuncumuz vardı; Boyko, Tosiç, Serdar, sonradan oyuna dahil olan uzun süreli sakatlık sonrası forma bulan Tolgay ve Kerim.
Tolgay’ın “maç eksikliği” neredeyse hiç konu olmadı, olduysa da ben farkında değilim. Bunun nedeni Tolgay’ın hem fiziksel anlamda, hem kendi yeteneklerine güveni anlamında bir zaafiyetinin olmadığına önce kendisinin inanmasından geçiyor.
Boyko “ben bu takıma birinci kaleci olarak transfer edildim niye yedek oturuyorum” sarmalından kendisini iki Konya kupa maçında da kurtarabilmiş değil. Ayrıca “hata yapmamam iyi oynamam lazım” düşüncesine, bence, fazlasıyla hapsolmuş durumda, bu düşüncenin varlığı da onu hataya sürüklüyor, kararlarını etkiliyor. “Tolga gitsin kim gelirse gelsin”ciler bile Boyko’nun bu yetersiz performansında sessiz kalmak durumunda kalıyorlar.
Tosiç ve Serdar’ın oyununu gören herkes İsmail ve Beck’i aradı. Hatta Tosiç’e bakıp “ya biz Motta’yı neden gönderdik” sorusunu soranlar dahi fazlasıyla vardı. Bu Serdar ve Tosiç’in İsmail ve Beck’i “kesmesi” 1000 yılda mümkün değil. Her ikisinin takıma önündeki oyuncudan daha fazla katkı yapması ihtimali sıfırın altında eksi 5…!
Yarışmacı bir takımın yedek oyuncu tanımına, bence, ikisi de uymuyorlar… Yarışmacı takımın yedek oyuncusunun önündeki oyuncudan daha fazla katkı yapabileceğini gösterebilecek, isteği ve potansiyeli olması gerekir ve her oyuna girdiğinde önündeki oyuncunun sağladığı katkıdan daha fazla katkı sağlamalıdır ki, önündeki oyuncu formaya sahipken bile gözler, akıllar onu aramalıdır.
İstediğim kadar forma şansı bulamıyorum küstümcüklükleri ile yarışmacı takım oyuncusu olunmaz. Elimizi vicdanımıza koyalım Kerim’in bulduğu forma sayısını/şansını yıllarca beklenen ve bugün kimsenin adını dahi anmak istemediği Muhammed Demirci buldu mu? Bugün 21 yaşında olan Muhammed 6 yılda 2010-16 arasında sadece 14 maça dahil olmuş, bugün 22 yaşında olan Kerim 3 yılda 52 maç şans bulmuş!!!
Kendini mental ve fizik olarak hazır tutmuş olan İsmail önüne alınan Motta ve Tosiç’i kesiyorsa, takımda diğer forma şansı bulamayan oyuncuların İsmail’i bu anlamda örnek alması gerekir! Serdar’ı yedek oyuncu olarak tutmak yerine U21 sağ bekini Beck’in arkasında tutmak bence daha akılcı bir personel planlamasıdır.
Cengiz Altın / Beşiktaş Arena