Başlıktaki açmaz ya da “dram” ülkenin geniş bir bölümünün iliklerine kadar işlemiş ne yazık ki… Hem de hayatın her fasetinde… İkili insan ilişkilerinden tutun da, futbola kadar. Teorik olarak insan en çok sevdiğine böyle bir yaklaşımda asla bulunmaz, çünkü en çok sevdiğinin en çok mutlu olmasını ister. Ama oryantal yaşam pratiğinde ne yazık ki böyle olmuyor ve en çok sevilen seveni sevmiyorsa kimseye yar edilmiyor, en çok sevilenin, en çok mutlu olması istenenin de hayatı karartılıyor.
Bana göre insanlık dışı olan bu yaşam pratiğimizin; “ya benimsin ya da toprağın” nedeniyle, Muhammed Demirci “toprağa verilmenin” bir adım öncesinde sanki. Oysa taraftar olarak yıllarca “Mami”yi bekledik ve o bir türlü gelemedi ya da getirilemedi… Dahası giderek Habis bir hal aldı. Medyada yer alan haberlere göre de bedelsiz gittiği Mouscron’da Belçika liginin 16 haftası geride kalırken değil forma yüzü görmek 18’i bile görememiş.
“Aptal çocuk kendine yazık etti“mi, yoksa bu çocuğa toplumun oryantal yaşam pratiği ve dahası aç gözlü, bir o kadar da beceriksiz yöneticileri ile hep birlikte “yazık mı ettik”? Bence ikincisi…
On yaşındaydı bize geldiği zaman… On yaşında bir çocuk efsane yetenek Sergen’in “veliahtı” ilan edildi. Ne ailesi ne de kendisi bu beklenti yükünü kaldırabilecek sosyo/ekonomik donanıma sahip değildi. Ailenin ve Muhammed Demirci’nin yaşadığı şartlara bakınca, nasıl olsunlardı ki?
Yaşamsal arka planların benzerliği ile karşılaştırılınca, “aç gözlü” yöneticilerin onu bir anda “Sergen Veliahtı” olmaktan çıkartıp “Türk Messi” statüsüne yerleştirdiler. Bunu yaparken akıllarındaki tek şey onu “100 Milyon dolara” satmaktı??? Sanki bu mümkünmüş gibi… Gerçek Messi Türkiye de olsa ve Barça’ya geldiği 10’lu yaşlarındaki gibi, dahası kemik hastalığı ile bir ülke takımına gelmiş olsaydı, kaderi Muhammed Demirci’den farklı olur muydu??? Asla olmazdı! Eğer bu asla olmazdı da hemfikirsek, sorunun Muhammed Demirci’den ve onun “kişiliğinden” kaynaklı olduğunu iddia etmenin ne kadar anlamsız olduğu ortaya çıkar.
Medyaya yansıyan 11-12 yaşlarındayken Barça’nın Muhammed’i kendi alt yapısına istediği haberleri vardı. O zamanın “yöneticileri” menejerleri Barça’nın önerdiği belki de bir kaç milyon doları ellerinin tersi ile iterek “o bizim Messi’miz olacak ve onu yüz milyon dolara satacağız” anlamına gelecek homurdanmalarla bu transfere engel oldular. Ve belki de dünyanın taraflı tarafsız herkesin keyifle seyrettiği Messi gibi Muhammed’in de aynı ilgi ve sevgi ile seyredilmesinin önüne engel olundu, Muhammed adına trajik bir sona doğru hızla yaklaşılıyor, korkarım.
Sözüm ülke futbolundan dışarı; bir kaç yıl önce kabzımal, inşaatçı etc. olan birinin ülkede yetişen bu değerleri doğru yönetebileceğini düşünmesi de bu toplumun ayıbı… Toplumumuzda “zengin, erk sahibi” insanları “baş” seçip, sonra onların her şeyi en iyi bileceklerine inanması gibi akla aykırı, ama yaşam pratiğinin gerçeği olan bir açmaz var. Bu açmazı ülkenin her köşesinde görmek de mümkün… Bir yere “seçilen” biri artık, o yere dair “Sanat”ı da, “Restorasyon”u da, “inşaat”ı da, “Yeşilliği” de o en çok o bilir!!!? Paradoks…
Hafızamızı yokladığımız da hepimizin aklına Muhammed gibi “kendine yazık etmiş” bir çok çocuğu hatırlamak mümkün. Benim hemen aklıma gelen bizim takımdan yakın geçmişten Batuhan da bunlardan biri örneğin. Batuhan Alman olsaydı belki Gomez’in yerine o olmuş olacaktı bu yıl Beşiktaş’ımızın şampiyonluğuna koşmasına en çok katkı vermesini beklediğimiz. Ama Batuhan’ın şu anda hangi takımda olduğunu ezberden söyleyebilecek insan sayısı çok azdır, buna eminim.
Özel yeteneklere sahip olduğunu düşündüğümüz değerleri bu özel yetenekleri kullanma becerisine, belki de pedagojik formasyona sahip olması gereken insanlar yerine, bu tip insanlara karşı bilinç altında bir kompleks besleyen insanlara teslim etmenin, dayanılmaz hafifliği…
Batuhan ve Muhammed benim ilk çırpıda aklıma gelen, bu anlamdaki “kurban”lar… Buna karşı daha akıllıca davranan kendine “yazık etmeyen” çocuklarımızın sayısı giderek artıyor. Enes gibi, Salih gibi, Atınç gibi… Beşiktaş’ta kalsa Beşiktaş formasını belki de, “pişmesinin beklenmesi hiç bitmeyeceği” için, göremeyecek olan Atınç Milli takım forması gördü…
Bu ülkede yönetenlerin ve medyanın bize duyurduğundan çok daha fazla yetenekli sporcu, futbolcu var… Çok az ya da hiç olmayan şey bu değerleri değerlendirme vizyonuna sahip olan Yöneticiler. Ülke basketbolu yöneticilerinin ve karar verenlerinin çoğunun iyi eğitim almış insanlar olmasından kaynaklı olarak, Ülke basketbolunun dünya basketbolu ile kıyaslamasını Futbol ile yaptığımız da basketbolumuzun futbolumuza göre ne kadar daha ileride olduğunu tespit etmek hiç de zor değil. Basketbola yatırımlarımızın minimal olmasına rağmen hem de…
Muhammed Demirci umarım bu genç yaşında yakıldığı(!) yerde küllerinden yeniden doğar, tıpkı “Karpatların Maradonası” Hagi’nin başarısız sayılabilecek Barça yılarından sonra Türkiye’de yeniden doğması gibi.
Cengiz Altın / Beşiktaş Arena