Takım kazanmış, bir çoğumuza göre müthiş futbol oynanmış, eleştirmek de neden, diye sorulursa, benim için eleştirme zamanı kazanmış olmaktan veya kaybetmiş olmaktan bağımsız, kazanırken de yanlış olan şey yanlıştır. Yanlış olan şey ise şu; bizim daha fazla savunma yaptığımız kale yanlış(!) Biz kendi kalemizi de savunuyoruz ama son 15 dakikayı, eğer skor farkı bire inmişse, hatta ikiye inmişse bile, biraz “mide krampları” ile seyrediyoruz. Bu durumda sadece bize değil, sahadaki oyuncularada da bir “panik” havası yayılıyor, “ya bir gol daha yersek ve 2 puan kaybedersek” düşüncesi, hem oyunculara hem de oyuna yansıyor.
Bu durumun ortaya çıkmasının temel nedeni de, rakip kaleyi kendi kalemizden daha fazla savunuyor olmamız(!) Yaklaşık bir düzine %99’luk gol pozisyonu üretip o pozisyonları gol yapamadığımız zaman, rakip kaleyi savunmuş oluyoruz. Çok fazla pozisyona girebildiğimiz için de buralarda yeterince özenli, cimri değiliz… Har vurup harman savunuyoruz… Rakip “dördü beşi yemiyeyim”e konsantre olması gerekirken, bir tane atabilmeye konsantre oluyor. Oysa rakibi oyun olarak yıpratabilmenin en kolay yolu, girilen pozisyonları gole çevirmek. Bunu “cömertçe harcanan pozisyonlarla” yapmıyoruz, hadi yapamıyoruz. Rakip için maçı 45-60 arasında bitirmek varken, onları maçın sonuna kadar oyunda tutan şey bizim onların da kalesini savunuyor olmamız(!)
Bu savunmayı(!) yapıyor olmamızın oyun olarak temel nedenlerinden biri asiste kadar olan pas sayımızın, bana göre anlamsız, fazlalığı. Istatistik verilerine bakmadım ama, Sosa’nın serbest vuruşlardan bu sezon attığı 4 gol dışında altıpas dışından attığımız gol sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Topu neredeyse itekleyerek kaleye sokmaya çalışıyoruz. Kısa çapraz paslarla ceza alanı içerisine soktuktan sonra bile, hala orada bir kaç pas dokunuşu arıyoruz. Bunlar gole dönüştüğü zaman seyri ayrı bir keyif, kabul, ama bunları dördüncü golden sonra yapsak..? Olabilecek en kısa sürede üçü bulup “fişi çeksek”, sonra bu ince işlerle süslesek olmaz mı? Bal gibi de olur. 18’den hatta 20-22’den şut çekmek bize yasak mı? Değil, ama yapmıyoruz, tuhaf!
Ligin ilk yarısındaki kaybettiğimiz Akhisar maçı çok tipik örneği olduğu için, bir başka rakip kale savunma biçimimiz daha var. Rakibe 3. bölgede pres yaparak kazandığımız topları gole çeviremediğimizde, kaybediyoruz, yine 3. bölgede pres yapıyoruz topu kazanıyoruz, yine kaybediyoruz, yine pres yapıyoruz topu kazanıyoruz, yine kaybediyoruz… Yazarken de okurken de içinden çıkılamaz bu sarmal, oyunda da tam bir sarmala dönüşüyor. Kör kurşun misali 3. bölgede kaçırılan bir pres rakibi kendi kalemizde pozisyona sokuyor. Rakip kendi kale önünü bizim de katkımızla olabilecek en fazla oyuncu sayısı ile savunuyor. Oysa bu presi de 2. ve 3. bölge olarak çeşitlendirmeliyiz. Bugün girdiğimiz %99’luk gol pozisyonlarının son 7-8’inde topu 2. bölgede kazandık. O zaman rakip defansı çok daha kolay ters ayakta yakalayabiliyoruz. Çünkü takım olarak herkes aynı anda hücum moduna geçebiliyoruz. Zaten çok kolay oynayabildiğimiz tek paslar işte tam bu anlarda inanılmaz efektif olabiliyor.
Girdiğimiz gol pozisyonlarını değerlendirememiz rakibin direncini sürekli diri tutmasına neden oluyor. Sezon başında Ersan Gülüm “100 golü biz buluruz” demişti, kaçırdıklarımıza bakınca 100 gol atabilirmişiz gerçekten… Gol yememeye gösterdiğimiz özeni, gol atmaya da gösterebilirsek 5 yıldızlı otel gibi bir stadyum inşaatını bitirdiğimiz sezonda belki ligin bitimine 5 maç kala herkese havlu attırabiliriz.
Cengiz Altın / Beşiktaş Arena