1987-88 sezonu Türkiye kupası karşılaşması. Beşiktaş, Sakaryaspor’a karşı. Daha sonra Fenerbahçe’ye transfer olacak meşhur Sakaryalılar hala Sakaryaspor forması giymekte. Metin Tekin (nam-ı diğer “Sarı Fırtına”), bunlardan biri olan Turan Sofuoğlu ile bir kafa topuna çıkar ama iki futbolcuda kontrolsüz çıkmıştır ve kafaları birbirine çarpar. Turan Sofuoğlu bir süre kıvrandıktan sonra ayağa kalktığı halde Metin hala yerde ve neredeyse hareketsiz şekilde yatmaktadır. Durumun ciddiyetine istinaden hemen hastaneye kaldırılır ama “öldüğü” haberi hızla yayılır. Beşiktaş semtinin en büyük kabadayıları bile gözyaşlarına hakim olamaz genç ve bir jön kadar yakışıklı yıldızlarının ölüm haberine.
8 Mayıs 1964 yılında İzmit’te doğdu. Avukat ve koyu Galatasaray’lı olan babası, Türk futbolunun Taçsız Kral’ı Metin Oktay’dan esinlenerek adını Metin koydu ve bizzat babasının yönlendirmesi ile çok küçük yaşlarda Kocaelispor altyapısında futbola başladı. Rivayete göre* küçük yaşlarda saçları sarıya çalan kumral olduğu ve müthiş hızı ile rakiplerini madara ettiği için ona o yaşlardan itibaren sarı fırtına demeye başladı arkadaşları. Ve altyapıda oynarken bile ismi ülke sınırları dahilinde tüm kulüplerin dikkatini çekti. Doğal olarak bu kadar geleceği parlak bir oyuncunun, Serpil Hamdi Tüzün’ün radarına girmemesi düşünülemezdi ve Serpil hocanın bizzat müdahalesi ile Beşiktaş’a transferi gerçekleşti.
1975 yılında temelleri atılan ve yağmur gibi oyuncu yetiştirmeye başlayan Beşiktaş “özkaynak” düzeni, Metin’i yoğurmaya başlamıştı bile. İlk başta, sadece iyi bir futbolcudan ziyade örnek ve kaliteli insan olmayı öğreten bu düzende ne eğitiminden geri kaldı ne de sporundan. Daha sonra belki de “Baba” Hakkı Yeten ve Seba’dan sonraki en büyük Beşiktaş efsaneleri olacak olan Feyyaz Uçar ve Ali Gültiken gibi o da söz konusu yıllar için çok zor bir seviye olan üniversite eğitimine başlamış, alt yapıdan herkese örnek bir şekilde A takıma yükselmişti. Feyyaz Uçar ve Ali Gültiken’de olduğu gibi, yıllar içinde kendilerini bozmadan bu kadar özgün bir biçimde kulübümüz için efsane olmalarının bir sebebi de üçünün de eğitim hayatının bu derece kaliteli olmasının etkisini göz ardı edemeyiz sanırım.
18 yaşında iken, 1982-83 sezonunda Beşiktaş A Takımı’na yükseldi ve ilk gölünü Beşiktaş’ın 2-1 kazandığı Adana Demirspor maçında attı. Beşiktaş forması ile çıktığı 341 resmi maçta 78 gol attı. Bununla birlikte 37 defa A Milli Takım forması giydi, 2 gol attı. Ali ve Feyyaz’ın aksine, forvet veya santrafor olarak değil, sağ açık/kanat forvet olarak niteleyebileceğimiz bir pozisyonda oynuyordu. Gol adedinin düşük kalmasının sebebi büyük ölçüde bu nedenledir. Ama şöyle bir şey var ki, o yıllarda asist sayısı tutulsa idi, asist sayısının yıllık 15 – 20 nin altında olmadığı çok rahat bir şekilde görülürdü. Çünkü Recep Çetin olsun, Rıza Çalımbay olsun defansın ve orta sahanın sağında oynadığı için Metin’in elinde büyük bir ofansif rahatlık oluyordu. Abartmıyorum, bu yıllarda standart bir bekin veya açık oyuncunun maç boyunca yaptığı deplase ve deparları sadece 15 dakikada yapıyordu. Fenerbahçe’ye karşı oynadığı bir maçı hatırlıyorum, İsmail Kartal (Arap İsmail) ve Müjdat Yetkiner artık defansı falan bırakmış, doğrudan Metin’e çift dalarak sakatlamaya uğraşıyordu. Sağ dip çizgiye inip açtığı ortalar artık makine düzeni halini almıştı Metin’in. Ya Ali bitiriyordu ya Feyyaz. İddia ediyorum, kafatasındaki çatlak sebebi ile 1yıl sahalardan uzak kalmasa idi, Beşiktaş’ın şampiyonluk serisi, 1988-89 sezonu ile başlardı.
Kafatasındaki çatlak sebebi ile 1 yıl kadar sahalardan uzak kalmasının dışında, Gordon Milne ile de bir türlü yıldızı barışmamıştı. Sakatlığından sonra döndüğü ilk maç, 1989-90 sezonu UEFA kupasının rövanş maçı olan Dortmunt maçı idi. Yine rivayete göre Gordon Milne onu ilk 16’ya almak istememiş ama yönetim taraftarın büyük baskısı sebebi ile kadroya almıştı. Beşiktaş’ın 2-1 kaybettiği bu maçta iyi oynasa da yine Milne’den geçer not alamamış, açık olmasa da anlayacağı bir dilde “15 ekim 1989 Beşiktaş-Adana Demirspor” maçının onun için son şans olduğu kendisine iletilmişti. Ve bu maç sonunda sadece Metin’in yeniden doğuşu değil, Beşiktaş taraftarının haklı gururunu yaşayacağı bir sonuç ortaya çıkacaktı.
Böylece sarı fırtınamız Metin Tekin hakkında tüm spekülasyonlar son buluyordu.
Genellikle saha içinde efendi ve sakin bir duruşu olsa da aslında asi sayılabilecek özgür bir karaktere sahipti. Sigara içtiği sırada yakalanıp kadro dışı kaldığında bunu dert etmeyecek kadar kendine güvenen, kadro dışı kaldığı günlerde gerekirse PAF takımla çalışan, Fenerbahçe/Galatasaray kapısında yattığı halde transfer olmayı bir dakika bile düşünmeyecek kadar inatçı, genç kızların sevgilisi, başarıdan başarıya koşan ve bir jön kadar yakışıklı olsa bile magazin basınında gözükmeyecek kadar özgür bir adamdı. Belki de bu yüzden, bu duruş yüzünden o dönemki taraftarlar arasında Feyyaz ve Ali’den bir gıdım daha önde sevilirdi.
Yıllar süren başarı ve doymuşluk sebebiyle, özellikle 1992-93 sezonundaki averajla kaybedilen şampiyonluk sonrası büyü bozulmuş (bundan önceki 8 sezon boyunca takım ligi ya 1. ya da 2. Sırada bitirmişti), 1993-1994 sezonunda takım ligi 4. Sırada tamamlamıştı. Ama söz konusu Metin Tekin’di, yine yılmadı ve adı ilk gönderilecekler listesinde olmasına rağmen 30 yaşında sonra 1994-95 sezonu kadrosunda sağ bek olarak görev aldı ve milli takıma kadar yükseldi. O sezon sonunda Beşiktaş Christoph Daum teknik direktörlüğünde yine şampiyon oluyordu. Fakat bir sonraki hem çok sık sakatlanmaya başladı, hem de asıl patlayacı gücü olan hızı büyük ölçüde azaldı. Ve hiç istememesine rağmen 1996-97 sezonunda Vanspor’a kiralık olarak gitti. Van’ı tercih etmesinin bir sebebi de askerliği idi. Van’da askerliğini yaptıktan sonra futbola veda etti.
Beşiktaş forması ile 3’ü arka arkaya ve 1’i namağlup olmak kaydı ile 5 şampiyonluk yaşadı. Bütün bu şampiyonluk ve başarıların dışında, Metin-Ali-Feyyaz’ın Beşiktaş taraftarı arasında yeri gerçekten çok özeldir. Bugün 30’lu yaşlarda olan Beşiktaş taraftarlarının mayasında Metin Tekin’in sağ kanattan ortasına istinaden Ali Gültiken’in klas bir dokunuşla ile Feyyaz’a müsait durumu yaratıp, onun genelde sağ ayağının içi ile bitirdiği golleri vardır. Ve tüm bu başarının ve adanmışlığın dışında, bugün Beşiktaş değeri ve duruşu diye bir şeyleren bahsediyor isek bu sadece “Baba” Hakkı’dan, Şeref Bey’den başlayıp, Seba ile ete kemiğe bürünen değerlerle birlikte, bu değerlere göre hayat yaşayan Metin gibi, Ali gibi, Feyyaz gibi oyuncularımızın emeği az değildir.
“Metin… Ali… Feyyaz… Feyyaz! Gol! Gol sayın dinleyiciler!”
*= Eğer birgün onunla tanışırsam, bu rivayetin aslını soracağım. U.A.