Yazı aşağıda, ancak en öne Hentbol Takımızı yazmak lazım. Türkiye Kupasını kazandılar. İlk değil, son olmayacağı kesin. Tüm branşlarda bu kadar ligleri, kupaları domine eden bir takım daha yok. Ancak bir başka hayranlık verici yanları daha var. Kazanma iştahları. Üst üste kazanılmış bunca kupa olmasına rağmen hala aynı kazanma azmi ve alışkanlığıyla devam etmek çok kolay değildir sanırım. Hedef her zaman büyümeli. Şampiyonlar Ligine katılmalarını ve orada da başarılarının devamını diliyorum. Arma için çabalayan her bir sporcumuz benim için özel insanlardır. Emeklerine sağlık.
TFF Başkan’ı Sayın Demirören bir zamanlar Beşiktaş Başkanıyken bir talebi olmuştu o zamanki TFF Yönetiminden. 2008 yılıydı sanırım. İki kupa yapılsın, şampiyonluk ihtimalinin olduğu takımların maçlarına götürülsün. Şampiyon olan takıma kupası verilsin. Sonraki sezonun başına bırakıldığında olayın heyecanı kalmıyor.
Bu minvalde bir talepti. Sayın Başkan çok fazla doğru iş yapmamıştır. Bu cümle kendisine bir saldırı değildir. Bunu kendisi söylüyor. Del Bosque’yi göndermezdim (en azından tazminatı ödeseydi) diyen kendisi. Kulüp başkanıyken hakemlere haksızlık etmişim diyen de kendisi. 2 büyük yaratmaya çalışıyorlar dediğine pişman olduğunu söyleyen de o. Dediğim gibi nadir doğrularından biri bu fikirdi. Eğer bundan da pişman değilse. Lütfen Osmanlıspor maçında kupayı Vodafone Arena’ya getirin Sayın Başkan. Siz gelmeseniz de olur. İşiniz vardır. Yoğunsunuzdur.
Hayaller ve hayatlar tabelasıyla twitter’da birçok fotoğraf bulabilirsiniz. Bende Vodafone Arena kale arkalarını eklemek isterim. Tribün ayrımlarında kaldırılan tel örgüler kale arkalarına konuldu. Nedeni malum. Zapt edilemeyen ve sahaya giren birkaç kişi. Birkaç kişi yüzünden kale arkalarının 5 6 sırasını zindana çevirdik. Hani o kadar güvenlik yatırımı yapılmıştı. Sorun kamera, güvenlik ağı falan değil. 3-5 kendini bilmezi, güvenlik ekiplerinin de bilmemesi. Bilse de müdahale edememesi. Müdahale etse de ertesi gün serbest kalmaları. Bu insanlar sadece spor alanlarında böyle değiller ki. Trafikte de böyleler. Bakkalda alış veriş yaparken de böyleler. Mahallesinde köşe başında dikilirken de böyleler. Güvenlik ekipleri bunlara hiçbir yerde önlem alamıyor ki. Ne olacak size anlatayım. 6222 sayılı kanun yetersiz görülecek başka bir numarayla başka bir kanun yapılacak. Passolig’de bize hatıra kalacak. Birde hayatta kapısından girmeyeceğim bankanın müşterisi olmak.
Hayalleri aşan bir hikayede İngiltere’de yaşandı malumunuz. Leicester City takımı dün akşam itibariyle şampiyon. Rakiplerini zaten biliyorsunuzdur. Fakat bugün işin mali boyutuyla ilgili bir haber dikkatimi çekti. İngiltere’de bahis şirketleri büyük zararlar etti bu finalle. Sadece lig başında oynanan “kim şampiyon olur” bahsinden değil tek maç bahislerinde de kaybetmiş bahis şirketleri.
Şampiyonluğu getiren maç ise Chelsea ve Tothenam arasında oynandı. Chelsea’nin sahadaki hırsı kadar taraftarın tribünlerdeki hırsı görülmeye değerdi. Eski Menajerleri Ranieri’ye duyulan sevgi ve sempati finali yaptırdı Chalsea’ye. Tothenam hariç herkes mutluydu. Bu peri masalının kazananı sadece Leicester olmadı gibi. Çünkü “oyuna katılan” tüm coşku, tüm sempati, tüm güzellikler kısa vadede birilerine para kaybettirebilir. Ancak ilerleyen süreçte oyuna olan bağı arttıracağından, bugün para kaybedenler yarın kazanacaktır.
İngiltere bundan yaklaşık 25 30 yıl evvel “Biz henüz akıllanmadık, cezamızı arttırın” diyerek Avrupa kupalarına katılmazken de sanırım aynı şeyi planlamıştı.
Bugün biz futbolda kazanmak isterken televizyonlarda, X takım şampiyon olursa anıracak, kazığa oturacak adamların şike, teşvik, manüplasyon konuşan bir garip “ulema” ile dolu.
Futbolun içine ne kadar güler yüz koyabilirsek o kadar kazanacağız. Mario Gomez’in Fenerbahçe maçından sonra söyledikleri aklıma geliyor. Neden bu kadar gerginiz ki? Biri kazanacak işte. Oyunu sadece oyun olarak bırakmalı ve öyle görmeliyiz.
Bu sene biz.
İçimizden Biri / Beşiktaş Arena