Şehirlerde yaşayanlarımız semt pazarlarına alışkındır ancak doğup büyüdüğüm ilçede birde köylü pazarımız vardır. En has tereyağı, eşelenmekten başka şansı olmayan tavuğun yumurtası, bizzat kendisi, sarı kızın sütü, mevsiminde dağ çileği, yabanın yenen tüm otları sabah erkenden götürülür pazara.
Elde yok avuçta yok. Zaten bir şey üretsen değeri yok. Köylü başlar satmaya. Elbette olabilecek en yüksek fiyatı ister. Öyle ekonomist falan değiller. Piar falan hak getire. Alacaklarına yetecek kadar , alıcıları kaçırmayacak kadar bir tutar belirler ve çıkar pazara. Bende ne zaman gitsem tezgahın başına fazla pazarlık edemem. Zaten hasretiz o yiyeceklere ne isterlerse öder alırım. İşin özü pazarda olmaktır. Malını değerli kılmak ya da var olan değerini ortaya çıkarmaktır. Bunları başarırsanız alıcılar sizi bulacaktır.
Beşiktaş’ın bu sezon transfer pazarında sadece alıcı olarak değil satıcı olarak da bulunması çok önemli bir değişim. Her şeyden evvel harcadığımız para biriminden kazanç elde ettik. Jhon Carew’den bu yana en büyük satışımız Demba Ba.
2012 yılında FEDA sloganıyla başlayan küçülme projesi ile Beşiktaş düze çıkarılmaya çabalansaydı bu geliri (7.5 Milyon Avro) elde etmemiz, alt yapıdan gelen bir ya da birkaç futbolcunun A takımda birkaç sezon forma giymesi ve Avrupa’da tanınmasıyla olabilirdi.
Ancak Stat yatırımı yapıldıktan sonra küçülme hamlesi artık geçerliliğini yitirmişti. Yerinde bir tespitle büyük oynamaya başladı yönetim. Geçen yıl “alınamaz” denirken Demba Ba alındı. Bu yılda kimsenin düşünmediği bir rakama satıldı. Hatta rakam o kadar iyiydi ki üzerine arabesk babasının bestesini uyarlayan en fanatik hayranları bile sosyal medyadan sat sat diye haykırdı. Geçen yıl santrafor performansı ve saha dışı sempatisi ile hepimizi mutlu eden bu adamın gidişiyle de bizi mutlu edeceğini kim bilebilirdi. Bir teşekkür daha borcumuz var.
Pazarın bu tarafında da olabilmek için gerekli bağlantıları oluşturmak pazarlıktan bu rakamlarla kar elde etmek futbol şubesinin bir direktör olmasa da başarılı yönetildiğini gösterir. Ancak bu kimseyi kandırmasın. Mutlaka bu kadronun doldurulması gerekiyor. Gelen teklifler olası satışlar ve kadro alternatifleri ancak bu şekilde sağlıklı takip edilebilir. Son toplantılarda bu görevleri Şenol Hoca’nın yerine getireceği belirtilse de Hoca’nın asıl önceliği A Takım olacağı kesin.
Yazının başında anlattığım köy yumurtasına en benzeyen adam Atınç Nukan. Ancak bu satış tam öz kaynaktan yetiştirilen, oynatılıp parlatılıp satılan oyuncu satışına benzemiyor. Çünkü biz doyamadık bu kartal yürekli, kartal duruşlu çocuğa. Bize yetecek kadar oynayamadan gidiyor. Ben takımda “saf Beşiktaşlı” oyuncu görmeyi seviyorum. Çünkü şampiyonluklar, başarılar o zaman daha değerli oluyor. O goller atıldığı anda ki sevinç bambaşka oluyor. Takımı itecek, kazanma karakterini koyacak adamlar daha çok “saf Beşiktaş’lı” olanlar oluyor.
Atınç böyle bir role adaydı benim gözümde. Hatta Milosevic ile birlikte iki kule olarak oynatılması fantastik bir düşünce olarak duruyordu aklımın bir köşesinde.
Elbette ki dünyada artık potansiyeli olan oyuncular çok daha erken yaşlarda tespit edilip transfer ediliyor. Ancak kim ne derse desin Almanya gibi alt yapı konusunda başarılı bir ülkeden ileriye dönük bir yatırım olarak bu paralara transfer olmak başlı başına büyük bir başarı.
Aslında beklenen köy yumurtası metroda Atınç’a rastladığımda yanında duran kısa boylu çocuktu. 2009 yılında metro ile Aksaray’a giderken boş koltuklar olmasına rağmen yerde oturup şakalaşan iki gençten biri Atınç’tı. Diğerini gösterip “Abi meşhur Muhammet bu işte” dedi. 11 yaşında Barcelona ile adı geçen, Beşiktaş sayfalarında geleceğin umudu olarak sürekli haber yapılan, alt yaş gruplarından itibaren BJK TV’den maçları yayımlanan “meşhur” Muhammet.
Beşiktaş Özkaynak Düzeni 10 yıldır bu oyuncuyu yeterli derecede geliştiremeyip, 10 yıl zarfında her sezon başı kafasını karıştırıp, sonunda bitirdiler. Elbette 21 yaşında bir genç için “bitti” ağır bir kelime olabilir. Ancak geçen sezon yaşanan kiralama geri gelme boşta geçirme serüveni öz kaynak düzeninin oyunculara yeterli fiziksel, taktiksel, sosyal ve psikolojik gelişimlerinde eksik kalındığının ispatı.
Yukarıda ki örnek sanırım “Sportif Direktör” kadrosunun önemi konusundaki gerekliliği ortaya koymuştur.
Çünkü yetenek olarak fazlası olan Batuhan, Muhammet gibi oyuncular bu sıçramayı yapamıyorsa bunun baş sorumlularından biri geçmiş yönetimlerin “öz kaynaktan oyuncu kazanacağız” gazıyla yerli yersiz bu oyuncuları medyaya malzeme etmesi.
Ben Muhammet’in iyi bir mentör gözetimine alınması halinde yeniden Beşiktaş’ın özlemini çektiği alt yapı yıldızı olacağını düşünüyorum. Ancak Muhammet kendisini düzeltirken Beşiktaş’ta öz kaynak düzenindeki menajerlik sistemini, eğitim sistemini mutlaka düzeltmeli.
Bunu yapacak kişi de Başkan olmaz. As Başkan olmaz. Onun adı Sportif Direktördür. Kartvizitte unvan belli, isim gerekli.
Bugün bu görevi yapabilecek birkaç kişi var. En iyi yapacak kişi hala TV yorumcusu. Mavi kanalda. Alt yapıyı verebileceğimiz en iyi adam geçen gün güney illerinden bir mavili takımın başından ayrıldı. Bir tanesi gazete köşelerine sığınmış yönetimin kendisini duymasını bekliyor.
Yönetim ne bekliyor onu bilmiyorum.
Dip not: Futbol Federasyonu inşaat işlerinden kafasını kaldırıp futbolcuların sosyal güvenlik sistemine dahil olması için bir çalışma yapmayı düşünür mü acaba?
İçimizden Biri / Beşiktaş Arena