Geçen günlerde yitirdiğimiz Çetin Altan’ın yazılarını takip edenler iyi bilir. Derdi ki, dünya ve dolayısı ile Türkiye kozmosun bir parçası ve kozmos hep ilerlemeye mecburdur. O nedenle enseyi karatmayın. Er ya da geç Türkiye’de ilerlemeye mecburdur.
Haklıdır da. (Çetin Altan’a haklıdır demek haddim mi ki?) çünkü büyük buhran ve 2 büyük savaş atlatan dünya ekonomisi en sonunda sadece zenginlerin kazanç sağlamasının toplu halle yoksulluğa götüreceğini fark ederek kazan kazan modelini ortaya attı. Fakirlerde kazanacak ki daha pahalı mallar üreten zenginlerden alış veriş yapsın. Zenginler daha da lüksünü satın alabilsin. Öyleyse en zenginler daha da zenginleşecekse Türkiye’de onlara ayak uydurması gerekir.
Fakat bizim meşrebimiz buna ne derece uyum sağlar bilemem. Zira biz bir konuyu öyle 2 3 senede çözemeyiz. Onlarca yıldır her seçim döneminde milletvekillerinin kürsü dokunulmazlığı dışında dokunulmazlıklarının kaldırılması konuşulur. Benim bildiğim tüm partilerde bunu vaad etti. Halen kaldırılmadı. O nedenle Çetin Altan pazar günleri bazen 30 yıllık yazılarını koyardı köşesine. Okurken fark etmezdiniz yazının sonuna not koyardı bilmem kaç sene evvel falanca gazetede yayımlanan yazım diye.
E Bilet konusunda da bu noktadayız. Döndük dolaştık yine aynı şeyleri yazma vakti bizim için.
Anayasa mahkemesi bu konuda açılan davayı esastan görüşüp oy çokluğuyla reddetti. Sosyal medyada, yazılı ve görsel medyada ilk çıkan haberler dava reddedildi her şey aynı kalacak aaaa maymuna bak haberleri yapıldı bir süre. Sonra anlaşıldı ki mahkeme (sanırım bu anayasa mahkemesi değil de tüketici mahkemesi idi) TFF’ye dedi ki tamam sen e bilet uygulamasına devam et. Ancak kart vereceksen sen ver. Ancak bunu 3. kişilere bunu devretme.
Şimdi TFF’nin bu kart organizasyonunu kendisi yapacak. Ancak başka bazı taraftar hassasiyetlerine dikkat etmezse sonuç yine hüsran olur.
Şunu unutmamalı, Margaret Thatcher ülkesinin futbol anarşisinden kurtarmak adına aldıkları cezanın süresini uzattırmıştı. Bu meşakkatli bir süreçtir ve falan şirkete verdik maliyet çıkmadı diyerek çözemezsiniz. Konunun hiç bir muhatabı (Taraftar kulüpler TFF) mağdur edilmeden tribünleri temizlemek gerekir.
Bu noktada birkaç kuruma düşen roller var. Herkes rolünü iyi oynayacak. Bu şart.
Öncelikle insanların en çok rahatsızlıklarını belirttikleri, kişisel bilgilerinin güvenliği konusu var. Bunu sağlamak adına ciddi bir veri güvenliği yatırımı gerekiyor. Sadece sistem güvenliği değil, bu bilgiye erişimi olacak kişilerinde dikkatli seçilmesi gerekiyor.
Kesinlikle passolig kartları için açılan hesapların kapatılması gerekiyor. İsteyen yeniden aynı bankayla çalışmaya devam edilebilir. Buna hiç bir itirazım olamaz. Finans sektöründe faaliyet gösteren bir kuruluş sektörde var olmak istiyorsa bu sektörün rekabet ortamına girerek belli bir fiyat düşüşüne neden olarak ya da hizmet kalitesini arttırarak insanların bu tip ürünlere daha cazip fiyatlarla erişmesini sağlarsa bundan memnun olurum. Ancak, insanları mecbur kılarak bir tekel oluşturulması ve buradan bir ticari kuruluşun değer kazanması rekabet şartları açısından da adil görünmüyor. Diğer bankalar bunu karlı bulmamış girmemiş denebilir. Ancak insanlar kişisel eğlenceleri için bir bankaya müşteri olmak istemiyor. Bu hassasiyete özen gösterilmeli. Futbol seyirci ile güzelse, seyirci için oynanıyorsa o insanları dinlemek gerekir.
E Bilet uygulaması ile tribün kapatma cezaları sona erdi ama burada bir hata var. Ceza kişisel olmalıdır. Daha önce dile getirdim. Ben sessiz sakin maçımı izleyip yanımda duran adamın sinkaf küfür etmesinden dolayı bir sonraki maçı kaçırmak zorunda değilim. Küfür edeni de uyarmak zorunda değilim. Zabıta memuru değilim ki ben. Statlarda bulunan yüksek çözünürlüklü kameralar tamam ama yetmiyor. Yetmediğini de gördük. Paso başlamadan gördük. TT Arena’da locadan atılan viski şişesini kimin attığını tespit edemediler. Antalya ve Konya statlarını saymazsak Türkiye’nin en modern stadı değil mi orası? Nasıl oluyor da tespit edemiyorsun? Elbette bulursun, buna inanmıyorum. Yetkililerin bunu ifşa edecek cesareti yok. O parayı verip loca satın almış, birde üstüne viski satın almış abinin ayağını stattan kesmeye cesaret edemezsen benim cebimdeki 3 5 lira bozuk parayı alarak tribün terörü falan engelleyemezsin. Nerde adalet ve eşitlik o zaman sorarım?
Ben maça giriyorum! Polis tarafından suçüstü yakalanıp cezaevine girmiyorum. Stada girene kadar 50 defa aranmak istemiyorum. O kadar aranıyoruz. Elimizdeki su şişesi alınıyor ama maçta hala meşale var. Benim cebimdeki parayı bilmem kime yardım vakfının kumbarasına atmak için aradığın kadar o adamları da ara ve engelle. Cebindeki son kuruşu hesaplayarak yaşıyor bu memlekette insanlar. Buna hakkınız yok. İlla alacaksanız makbuz karşılığı alıp çıkışta iade edin. (Çok içime dert oluyor bu sıkıştırayım dedim araya.)
Bundan birkaç yıl evvel Viggo Peter Mortensen Jr. Bir film çekimi için İstanbul’a geldi ve yakınında konakladığı İnönü stadında bir maç izlemek istedi. Yılların orta dünyalısı olarak Aragorn’un Beşiktaş’ı izlemesi beni çok mutlu etmişti. Kaldı ki hemen her taşın altından çıkan bir Japon turist Vodafone Arena’nın etrafında sorsa ve öğrense ki İlhan Mansız’ın eski takımı maç yapacak, izlemek isteyebilir. Bakın bu daha olası. Peki, girebilecek mi? Hayır. Maç günleri yurt dışından gelenler, kartını kaybetmiş ya da unutmuş olanlar ve turist olarak gelip maçı izlemek isteyecek olanlar için kâğıt bilet satışı yapılmalı. Kartların dağıtımı ve basımı pek çok banka tarafından anında yapılabiliyor. Aynı kolaylıkla erişebilmeliyiz. Tek kullanımlık kart diye verilen kartlardan anlaşılıyor ki o kartın üstünde isminizin yazması fotoğrafınızın olması gerekmiyor. Veri tabanına bilgileriniz yüklüyse ve o kartla eşleşmişse kapıda fotoğrafınız görünüyor. Bunu insansız basacak makine bile yapılabilir. Teknolojik olarak mümkün.
Deplasman yasağı kaldırılmalı. Vali ve emniyet müdürleri insanların can ve mal güvenliğini sağlayarak takımını deplasmanda desteklemesini sağlamalıdır. İşi budur. Bunu yasaklayarak protokol tribününden kendisi izlememeli. Birileri giderken gelirken taşkınlık mı yapıyor. Yaptırmayacak elbette. Yapanı alıp mahkemeye teslim edecek elbette. Etmelidir. Sahaya atlayıp futbolcuya saldıran şahıs tekrar maça girememeli. Bu kanunen de böyle zaten. Kanun uygulanmalı.
Spor mahkemeleri elbette olacak ama karakola aldığı adama nasihat edip çay ısmarlayıp bir de maçı anlattırıp yollamayacak karakoldan insanlar.
Hasılı bu mahkeme kararı federasyonu biraz zahmete sokacak. Ancak her şeyden evvel insan odaklı bir yönetim hassasiyeti gerekiyor.
Bu federasyon yönetimi bunu yapabilir mi derseniz, cevabım hayır. Onlar inşaat yapmak için plan yaptılar. Onun için de müteahhit var yönetimde.
Beşiktaş Arena / İçimizden Biri