Futbol, adaleti olmayan bir oyun. 90 dakika devamlı baskılı oynadığınız, 25 pozisyona girdiğiniz ve 3 topunuzun direkten döndüğü maçın son dakikasında yediğiniz bir gol, mağlup takımın tüm hayallerini yıkabiliyor. Yıkmakla kalmıyor, tüm hesaplamaları baştan yapmaya başlıyorsunuz. Beşiktaş, 20. Haftayı lider geçtiği ligde, en basit matematik ile kalan bütün maçlarını kazansa idi şampiyon bitirecekti ligi. Sadece bir mağlubiyet ve beraberlik tüm planlarımızı bozdu, planlarımızı bozmayı geçtim moral üstünlüğümüzü bile bizden aldı. Ama futbol böyle bir şey, her şey her an değişebiliyor. Belki de bu yüzden bu kadar seviliyor.
Sene başından beri takımımız hakkında sahip olduğum iki temel görüşüm var;
İlk yarıdaki Fenerbahçe ve dünkü Balıkesir maçları hariç, kendimize hedef olarak aldığımız maçlardan istediğimizi alıyorduk. Açıkçası Liverpool maçındaki müthiş yorgunluğa rağmen yine galip geleceğimizi düşünüyordum. Aslında daha önceki maçlarda olduğu gibi müthiş bir baskı falan yemedik son 15-20 dakika ama işte hücum oyuncusunun yaptığı defansın sonuçlarına katlanıyoruz an itibarı ile. Sanıyorum kimse fırtına gibi oynayıp 3 puan alacağımızı beklemiyordu. Herkes 2-1, 1-0 gibi makul bir sonucu kabul etmişti. Orada Gökhan değil serdar olsaydı istediğimiz almış olacaktık. Olmadı, neticede futbol böyle bir oyun. Liverpool maçından sonra benim için olmaması gereken ama kabul edilebilecek bir puan kaybı bu.
Asıl mesele ise şurada; takım, başta Bilic olmak üzere, normal olarak Avrupa maçlarına daha iyi hazırlanıyor. Bu normal. Çünkü herkes farkındadır ki, Avrupa liglerinde, Türkiye ligi takımları dışındaki UEFA sıralamasının en altındaki takımlar dahi modern futbol realiteleri ile futbol oynamaya çalışıyor. Türkiye’de ise o sistemler işlemiyor. Bizim başaltı takımlarımızın nerede ise tamamının sistemi, 90 dakika oyunu kitleyip hızı dışında çok fazla özelliği olmayan genellikle Afrika kökenli kanat ve forvet oyuncuları ile en kısa zamanda rakip sahaya inmek. Bu nedenle büyük takımlara karşı sürpriz galibiyetler gelirken kendi aralarında oynadıkları maçlar müthiş sıkıcı oluyor. Konumuza dönersek, STSL maçları için bizim en büyük problemimiz, oyunu açmak oluyor. Eksikliğini duyduğumuz box to box merkez orta saha problemi burada ortaya çıkıyor. Sağ bekimizin bindirme eksikliğini, Gökhan’ın müthiş formu sayesinde kısmen tolare edebiliyoruz. Sol bek ve açığımızı ise doğrudan Olcay skor katkısı veya Kerim’in hücumu bozan dengesizliği sayesinde aşmaya çalışıyoruz. Yeterli olmamakla birlikte en azından STSL’yi idare ettiği ortada. Kaldı ki gördüğümüz kadarı ile beklentilerin üzerinde olmak kaydı ile Opare’den verim alacağız gibi gözüküyor. Orta sahada ise, Sosa’nın oyunda olmadığı her maçta oyun kurma problemi yaşıyoruz. Aslında sorun Sosa’nın oyun kurması da değil, topu Pedro’dan alıp Sosa’ya aktaracak adam eksikliği çekiyoruz. Sosa, zaten formsuz. Söylentilere göre sakatlığından dolayı oynayamıyor. Artık eskisi gibi orta sahaya kadar gelip topu alamıyor. Zaten onun orta sahaya gelip topu alıp oyun kurması bizim için bir problemdi, çünkü onun oyunu kurması gereken alan rakip ceza sahasının önleri olması lazım. O, iyi bir oyuncu olduğu için bu işi de yüklenmişti. Şimdi onun formsuz zamanlarında box to box orta saha eksikliğimiz iyice gözükür oldu. Gördüğümüz kadarı ile Tolgay bu açığı kapatacak bir oyuncu. Liverpool maçını baz alırsak, bu eksikliği rahatlıkla kapatacağını düşünebiliriz. Bilic’in ondan en hızlı şekilde faydalanması gerektiği açıkça ortada.
Dünkü beraberliğin dışında, takımın potansiyel futbolunun Liverpool maçı olduğu bir gerçek. O maçı sadece kondüsyon ve yürek ile değil, çok akıllı bir strateji ve taktik ile kazandık. İlk yarıda oyunu kabul etmemiz, rakibi uyutmamız, ikinci yarıda Brandon Rogers’ın uyanmasına fırsat vermeden tek hamle şansımız olan Töre’yi sağ çizgiye almamız ve bir anda tempoyu yükseltip istediğimizi elde etmemiz, ve hatta son dakika direkten dönen top olmasa maçı alacak olmamız, bunları yaparken kondisyon ve tempo anlamında maçın hiçbir anında geri kalmamamız müthiş ve göz önüne alınması gereken başarılardır. Bu açıdan bakıldığında takım için kaybedilmiş bir şey olmadığı ortada. İhtiyacımız olan, takımın ihtiyaçlarımıza ve beklentilerimize uygun şekilde sahaya çıkması ve üzerine düşeni yapmasıdır. Elimizdekileri maksimum derecede değerlendirebilirsek, zaten sorunlarımız büyük ölçüde kendiliğinden çözülecek. Teknik heyetimiz, hem transferlerden hem de oyundan anlaşıldığı üzere teşhişi doğru yapmış. Umarım tedaviyi de en kısa sürede doğru şekilde yapıp takımı ayağa kaldırırlar. Sadece Liverpool maçını baz alsalar yeter.
Beşiktaş Arena / Uyar Altuntaş