20. hafta mücadelemiz sonunda Bursaspor’u, 2. Yarının ilk 15 dakikası hariç üstün bir oyunla 3-2 yendik. Stadyumdan ayrılırken haklı ve stresli galibiyetimizin verdiği tarif edilemez sevinç nedeni ile uzun bir süre kendi kendime gülümser halde idim. Takım iyiydi, oyuncuların geneli iyiydi, kötü olarak görebileceğimiz oyuncumuz yoktu, yine liderdik. Sonra ise şu soru kafama çakıldı: Madem takım iyi, oyuncular bu yıl 2-3 maç haricinde genelde iyi performans gösterirken, bu maç dahil kazandığımız maçlarda neden skor üretiminde zorlanıyoruz?
Oyun sistemimizi kabaca anlatmaya çalışayım: Top rakipte iken şok pres ile topu kapıp, mümkünse kanatlardan, değilse ortadan setler ile rakip kaleye inmek. Yalnız günümüzde kalbur üstü takımların (Chelsea, Real Madrid, Borissia Dortmund, Juventus, kısmen Atletico Madrid…) oynadığı şok pres futbolu topu kapıp kaliteli ayaklar ile doğrudan ve 4-5 saniyeyi geçmeyecek şekilde rakip kaleye inmek iken, bizim tempomuz ve oyuncu kalitemiz bu oyunu oynamaya elverişli olmadığı için net bir kontra şansımız yok ise set oyununa dönüyoruz.
Bu oyun için asgari gereklilikleri şöyle sıralayabiliriz:
Her iki kalecimiz de kalede güçlü görüntü verirken (Tolga bu yılın genelinde 2-3 maç hariç formsuz, bunu da not düşelim), oyun kurma konusunda çok zayıf. Kullandıkları çoğu top rakibe gidiyor, ama bizim kendimize özgü sistemimiz içinde kaleciden oyun kurma beklentisi ikincil seviyede olduğu için büyük problem yaşamıyoruz.
Pedro ise her zaman teknik bir oyuncu idi ama oyun kurma becerisi çok iyi değildi. Bu yıl yavaş yavaş onu geliştiriyor. Zaman zaman Olcay, Töre ve Ba’ya net paslar çıkarabliyor. Bu pozisyonda da problemimiz kontrol edilebilir seviyede olduğu için önceliğimiz değil.
Töre, Olcay ve Kerim’den yeterince skor ve asist katkısı alıyoruz. Beşiktaş’ın şu an ki politikası makul paralar ile potansiyelli oyuncuları transfer etmek. Bu politikanın Avrupa’da ve ligdeki durumumuzu göz önüne aldığımızda başarılı olduğu ortada. 20. hafta itibarı ile Töre&Olcay ve Frei’in toplam katkısı 12 gol ve 7 asist. Şimdiye kadar ligde attığımız 34 golün 19’una doğrudan katkı sağlamış kanatlar. Yani atılan gollerin %50’sinden fazlasında kanatların imzası var. Ayrıca özellikle Töre’nin sisteme hem defansif hem ofansif açıdan müthiş bir katkısı var. Şu an ligimizin en formda oyuncusu desek yanlış olmaz. Kanatlardan daha iyi istatistikler gelebilir mi? Muhakkak. Görünen o ki şu an için yeterli. Çünkü asıl olarak neredeyse katkı alamadığımız sağ/sol bek problemimiz var ki, o başka bir yazının konusu olacak kadar uzun bir mesele. (Bu arada bence Frei’in çok daha fazla şans bulması lazım, çünkü Olcay’ın direkt skor katkı özelliği belki STSL’nin en iyisi ama dinamizm ve temposu Gökhan ve Frei kadar iyi değil. Bunu Frei ile aşmamız lazım.)
Demba Ba’yı ise konuşmaya gerek yok. Artık kurşun mu dökeriz, nazar duası mı okuruz, maçlara çıkarken özel bakım mı uygularız? bilmem. Şu bir gerçek ki sakatlanmaması lazım.
Gelelim zurnanın zırt dediği yere, box to box orta saha meselesine. Takımımızın sahaya dizilişi, 5 yaşındaki Beşiktaşlı kardeşlerimizin dahi bildiği üzere 4-2-3-1 şeklinde. Bizim sistemin sağlıklı işleyebilmesi için oyunu iki yönlü olarak oynayabilen, aslında temel görevi topu Pedro’dan alıp Sosa’ya pozisyon öncesi pas olarak atmayı bilen bir merkez orta sahaya (FM dili ile MC’ye) ihtiyacımız var. Çünkü Sosa forvet arkası yerine, ne kadar orta sahaya yaklaşırsa sistemin işleme özelliği o kadar azalıyor. Burada mesele Sosa’nın her bölgede oynama kabiliyeti değil, pozisyonunu kaybetmesi. O geriye geldiği zaman Ba da onunla birlikte geriye gelmek zorunda kalıyor, doğal olarak onunla birlikte kanatlar da. Dolaylı olarak ceza sahası içinde hızlı çoğalmamıza engel oluyor bu hareket. Dikkat ederseniz Sosa ne kadar ileride ise hem Ba hem de Töre/Olcay o kadar daha ceza sahası içinde oluyor.Elimizde bu görevi yapabilecek 3 adam mevcut: Oğuzhan, Tolgay ve Atiba. Atiba yetenekleri ölçüsünde çok faydalı bir adam ama merkez orta saha (MC) değil, defansif orta saha (DMC). Çok iyi adam kapatıyor ve top kapıyor. Top ayağında iken genelde kaybetmiyor. Bununla birlikte saha görüşü iyi değil. Oyunun yönünü çevirmede ve kritik pasları atmada sıkıntısı var. Oğuzhan’da ise Atiba’da olmayan her şey var; oyun görüşü, pozisyon öncesi pas özelliği, kanatları açma, çalım atma, adam geçme, dar alanda oynama vs. Onun da defansif özelliği çok düşük. Geriden top aldığında sprint özelliği ve güçlü olmadığı için topu ileriye taşıyamıyor. Sene başından beri Bilic onu 10 numara pozisyonundan (AMC), merkez orta saha (MC) pozisyonuna çekti. Pozisyona gittikçe ısınıyor ama bu yıl beklediğimiz verimi alamayacağımız aşikar. Geriye Tolgay kalıyor, ben sadece bir maçta izledim, Almanya izleyen arkadaşlarımız çok faydalı olacağını söylüyor. Ben de izlediğim müsabakada beğendim açıkçası. Atiba’nın yaşından ve beklediğimiz anlamda teknik yetersizliğinden dolayı gelecek sene olmaması gereken ortamda Tolgay’a şans vermek gerek. Fakat en stresli haftalara girdiğimiz bu günlerde Bilic düzenini bozmayacaktır. Yalnız şunu atlamayalım, Tolgay ve Ozzy şu anda yedek kulübemize müthiş bir hamle avantajı sağlıyor. Zaten dünkü galibiyetten sonra hamle oyuncularının ne kadar önemli olduğunu anlamışızdır.
Bütün maçlardan sonra bakıyorum, Bursa maçında da aynısı oldu. Maç içinde net kötü oynayan oyuncumuz olmuyor. Demek ki sistem tüm takım tarafından sahiplenilmiş. Net olarak ortada olan bir sorunumuz da yok, zaman zaman açıkça ortaya çıkan bek ihtiyacı dışında. O sebeple sistemin içinde bir çözüm gerekiyor bize. Bu da ihtiyacımıza uygun oyuncu transferinden geçiyor bana göre. Gelecek sene için için asgari olarak net katkı alacağımız 2 oyuncu almamız lazım. Birisi yıllık ortalama 7-8 asist/3-4 gol katkı alacağımız en az bir bek. Diğeri ise Luca Modriç, Steven Gerrard, Toni Kroos tarzında oyunu ortada kurabilecek, daha önemlisi yönetebilecek iyi bir orta saha oyuncusu. Bek konusunda yönetime bir şey demem güç. Çünkü günümüz futbolunda beklerden çok şey bekleniyor ve o kalitede bek fazla yetişmiyor. Yetişenler pahalı oluyor. Ama tüm Avrupa futbolu, özellikle Alman ve Hollanda futbolu bizim ihtiyacımız tipinde orta saha oyuncuları yetiştiriyor fabrika misali. Tolgay bile öyle bir oyuncu modeli olabilir bizim sistemimize oturursa, belki transfere dahi gerek kalmayacak.
Neticede Beşiktaşımız net bir şekilde hedefe doğru gidiyor. Geçen seneye nazaran en büyük kazancımız, kırılganlık durumunu neredeyse üzerimizden atmış olmamız. Sadece, önde iken baskı yeme alışkanlığımızdan kurtulmamız lazım, bunu da zamanla aşacağız ama şu için kısa vadede yapılacak bir şey yok. Takım öğreniyor, olgunlaşıyor, maç kazanıyor, net olarak üstün oynuyor, iyi gününde kazanıyor, normal gününde genelde kazanıyor, kötü gününde de kazanmaya başladı. Bu, çok büyük bir şey. Şu anda ilk önceliğimiz FB ve GS maçına kadar tüm maçları kazanmaktır. O maçları, o günler geldiğinde ayrıca değerlendireceğiz.
Beşiktaş Arena / Uyar Altuntaş